Fırtına: Doğanın İçsel Çığlığı
Bir akşam, güneş batarken, ufukta kararmaya başlayan gökyüzü üzerindeki bulutlar, doğanın derin bir uyarısını barındırıyordu. Çocukken, annem bana hep derdi ki, “Fırtına, doğanın içsel çığlığıdır. Bir şeyler yanlış gidiyor, ve her şey patlamaya hazır.” O an, her şeyin normal olduğu, ama bir şeylerin eksik olduğu o garip sessizlikteki huzursuzluğu anlamamı sağlamıştı. Bugün, fırtınanın neden oluştuğunu anladım. Ama anlamak, her zaman sadece rüzgarın şiddetini hissedebilmekten ibaret değildir.
Birazdan anlatacağım hikâye, iki karakterin dünyasında geçiyor. Biri, stratejik ve çözüm odaklı olan Ali. Diğeri ise, duygusal zekası yüksek, empatiye dayalı bir yaklaşımı olan Zeynep. İkisi de hayatlarının bir noktasında birbirlerine aşkla bağlanmışken, birbirlerinden farklı tavırlarla çözüm arayacaklardı. Ve bu, bir fırtınanın habercisi olacaktı.
Ali, her zaman mantıklıydı. O, rüzgarın yönünü nasıl değiştireceğini hesaplayan bir denizci gibiydi. Bir problemi analiz eder, üzerinde düşünür ve bir çözüm önerisi getirirdi. Fırtınalar onun için sadece birer doğa olayından ibaretti; rüzgar, yağmur ve yıldırım, hepsi birbirini takip eden doğa yasalarıydı. Zeynep ise ona göre biraz daha farklıydı. O, doğanın gücünü ve güzelliğini sadece dışarıda değil, insanın iç dünyasında da görüyordu. Fırtına, bazen bir kalbin patlayan duygularından, bir ruhun huzursuzluğundan kaynaklanırdı. Zeynep, fırtınaları içsel bir arayış olarak görüyordu.
Bir akşam, Zeynep ve Ali sahilde yürüyordu. Gökyüzü kararmaya başlamıştı, rüzgarın ilk sert esintileri ciltlerine dokunuyor ve dalgaların sesi, uzaklardan yükselen bir uğultuya dönüşüyordu. Zeynep, bir an durakladı. İçindeki huzursuzluğu hissediyordu. Ali’nin yanında olduğu için güvende hissediyor, fakat bir şeylerin yanlış gittiğini de biliyordu. Rüzgarın etkisiyle, saçları savrulurken, gözleri de bulutların altındaki karanlık gökyüzüne takıldı.
“Ali, bir şeyler hissetmiyor musun? Bir fırtına geliyor gibi,” dedi Zeynep, endişeyle.
Ali, sakince durdu. Zeynep’in sözlerini duydu, ama bunu sadece doğanın bir parçası olarak gördü. Gözlerinde bir hesaplama vardı. “Birkaç dakika içinde, hava düzelecek. Belki biraz yağmur yağar ama endişelenme, buradan hızla uzaklaşabiliriz,” dedi, bir çözüm arayarak.
Zeynep, bir süre sessiz kaldı. Ali’nin çözüm odaklı yaklaşımı, aslında ne kadar anlamlı olsa da, ona bir tür boşluk gibi geliyordu. Bir fırtına yalnızca çözülmesi gereken bir problem değildi, ona göre, duyguların bir dışa vurumuydu. “Ama Ali, bu sadece hava durumu değil,” dedi, gözlerinde bir parıltı ile. “Bir fırtına, içindeki tüm duyguların dışa vurması değil mi? Bazen, sadece duyguları hissetmek, onları anlamak gerekmez mi?”
Ali, Zeynep’in söylediklerini düşündü. Gerçekten, o an sadece çözüm öneriyor olmasının, Zeynep için ne kadar uzak ve soğuk göründüğünü fark etti. O an, doğa da onlara benzer bir içsel gerginliği hissediyordu.
Ve işte, birdenbire, o sakin fırtına patladı. Rüzgar sertleşti, gökyüzünden yıldırımlar düşmeye başladı. Ali ve Zeynep, birbirlerinin ellerini sımsıkı tuttu. Zeynep, gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Ali, Zeynep’in yanında durarak, ona şunları söyledi: “Bazen fırtınayı anlamak değil, sadece ona katlanmak gerekir. Zeynep, biliyorum ki duygularını anlamak çok önemli, ama bazen, sadece duygularını hissetmek, onları yaşamaktır.”
Zeynep, başını salladı. “Evet, ama hissetmek yeterli değil. Anlamak da gerekiyor. Fırtına bile bir anlam taşıyor, Ali.”
Gök gürültüsü şiddetini arttırırken, Zeynep ve Ali, birbirlerinin yanında durarak, fırtınayı izlemeye devam ettiler. Her biri, karşısındakiyle farklı bir dünyada yaşıyor gibiydi. Ali, çözüm odaklı, Zeynep ise empatik ve duygusal yaklaşımıyla bir fırtınayı anlamaya çalışıyordu.
Fırtınanın ortasında, birbirlerine bakarak şunları düşündüler: Hayat, tıpkı bu fırtına gibi bazen tahmin edilemez, bazen de yalnızca hissetmekle yetinilmesi gereken bir doğa olayıydı. Birbirlerinden farklı olsalar da, bir arada, her şeyi geçirebileceklerine inandılar. Fırtınalar her zaman gelecekti, ama birlikte, her zaman bir çözüm bulacaklardı.
O an, gökyüzü yavaşça aydınlanmaya başladı. Fırtına dinmişti. Ama Zeynep ve Ali’nin içindeki fırtına hala devam ediyordu.